UNUT (MA) GİT (ME) SİN…

Yaşamanın sırlarını bileydin ölümün sırlarını da çözerdin. Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok. Yarın akılsız neyi bileceksin... (Ömer Hayyam)

Yaşıyoruz, yaşadıkça da anları çoğaltıp zihnimizde biriktiriyoruz. Bir gün durup bakıyoruz ki; zaman geçmiş, zihin yorulmuş, unutmaya yüz tutmuş. Anlıyoruz belki de zamanın bir şeyleri değiştirmeye el vermeyeceğini. Yaşlandığımızda neden unutuyoruz şimdimizi ve neden getiriyoruz aklımıza kaybettiğimiz suretleri?

Sigmund Freud kişinin hatırlamak istemediği, rahatsızlık ve acı veren hatıraları bilinçli ya da bilinçsiz olarak bastırarak yok saymasını regresyon/bastırma olarak nitelendiriyor. Peki geçmişi hatırlamak acı veriyorsa, insan şimdisine acı veren anılarını unutarak bir kişilik devrimi mi gerçekleştiriyor?

Nazım Hikmet’in dediği gibi “Gitmek sadece bir eylemdir. Unutmak ise bir devrim.”

Unutarak insan belki de kendi devrimini gerçekleştiriyordur. Geçmiş kayıplarının yükünü taşımaktan yorulup kaybının acısını unutuyordur.

İnsan kaybettiği sevdiklerini zihninde canlandırarak, kaybettiği duyguları da tekrar yaşıyor. Annesinin şefkatini, babasının güvenini, eşinin sevgisini…

Psikolojik bir analiz dinlemiştim. “İnsanın tüm yaşamı, kendi benlik evinin defalarca yıkılıp tekrara yapılmasıyla armonisini bulan bir yolculuktur.” diyordu.

Yolculuğun sonuna yaklaştığını fark eden zihin devrimini, unutarak gerçekleştiriyor. Acısını, umutsuzluğunu, kaybını unutarak hiç olmamış farz ederek. Armonisini de sevdiklerini etrafına geri getirerek. Bildiği duyguları yeniden tadarak.

Şükrü Erbaş:

“Anımsadıkça unutuyorum seni, geçmişi.” diyerek ne güzel anlatmış duygularını. Şair duyarlılığı ile özetlemiş tüm yazılanları.

Kendi benlik evimizin yıkıntıları arasında kaybolmadan yaşlanmayı dilemek en iyisi sanırım…

Anneme…

Gözünün perdesini uçuşturan;

Son seferin için yola çıkan trenin esintisi mi?

Her bir kompartımanda tanıdık bir yüz;

Annen, baban, kardeşlerin gülümsüyor, biliyorum.

Dalgın bakarken uzaklara, sen de onlara gülümsüyorsun.

“Baban burada.” diyorsun ya gözlerin parlayarak…

Neden konuşmadığını soruyorsun bana.

Her sabah onun için de bir tabak koyuyorsun masaya.

Şu an ne demem gerektiğini bile bilmiyorum inan…

Söylediklerindeki çelişkinin ayrımındasın

Acaba?

Bu yüzden mi açıklıyorsun bana:

“Biliyorum, çok zaman oldu öleli baban;

ama yemin ediyorum hep birlikte oturuyoruz şuan!”

Yaklaşmakta olan trenin düdüğünü duyuyor yüreğim.

Oysa hiç kolay değil vedalaşmak.

Çocukla anne yer değiştirdik şimdilerde.

Sen beni bu yaşama hazırladın da,

Ben seni nasıl hazırlarım son seferine?!

YORUM EKLE
google.com, pub-5691823233856454, DIRECT, f08c47fec0942fa0