YAŞASIN LAİKLİK

Laiklik ilkesinin kabulünün 84. yıl dönümü

YAŞASIN LAİKLİK

Laiklik kısaca ister Müslüman, ister Hristiyan, ister Musevi olsun herkesin inanma ya da inanmama özgürlüğüdür. Yani devletin her dine eşit mesafede yaklaşmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliği olarak laiklik, 5 şubat 1937 yılında anayasasının değiştirilmez hükümleri arasına girdi.

Devletin temel nitelikleri arasında yer alan laikliğin 84. yılı kutlanıyor. Türkiye Cumhuriyeti, 5 Şubat 1937'de laik bir devlet olarak tanımlandı ve bu kavram anayasamızda kalıcı bir şekilde yerini aldı. Laikliğin ülke için önemini her zaman vurgulayan Atatürk'ün bu konuda birçok sözü vardır. İşte onlardan bazıları ve laikliğin kabulüne dair bilgiler…

LAİKLİĞİN KABULÜ

5 Şubat 1937 tarihinde Anayasada yapılan değişiklikle devletin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçı olduğu bir devlet olduğu kabul edilerek devletin laikleştirilmesi sağlanmıştır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni insan haklarına dayalı millî, demokratik ve lâik sosyal bir hukuk devleti esasları üzerine inşa etmiş ve Kurucusu olduğu Cumhuriyeti laiklik ilkesi ile güvenceye almıştır.

TBMM tarafından kabul edilen ilk anayasa 20 Ocak 1921’de yürürlüğe girdi. 1921 Anayasası, değişen ve gelişen ihtiyaçları karşılamaya yetmeyince, anayasanın esas prensiplerine sadık kalmak şartıyla, 20 Nisan 1924 tarihinde, 491 sayılı kanunla ikinci bir anayasa kabul edildi. Bu anayasada “Devletin dini, İslam dinidir” maddesi 10 Nisan 1928'deki değişiklikle kaldırıldı ve laiklik ilkesi 1937'de anayasaya girdi.

ATATÜRK'ÜN LAİKLİK İLE İLGİLİ SÖZLERİ

– Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.

– Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.

– Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.

– Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, İlerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz.

– Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler. İğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz.

– Bunun gibi bağlı bulunmakla inanmış ve mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere, bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gerektiği gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdanlarımızı karışık ve türlü renkte bulunan ve her türlü çıkarlar ve tutkuların alanı olan siyasetten ve siyasetin bütün ögelerinden bir an önce kesinlikle kurtarmak, milletin dünya ve ahiret mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böylece İslam dininin yüceliği gerçekleşir.

– Vatandaşları içinde çeşitli dinlere mensup unsurlar bulunan ve her din mensubu hakkında adil ve tarafsız tutum ve davranışta bulunmaya ve mahkemelerinde vatandaşları ve yabancılar hakkında eşit adalet uygulamakla vazifeli olan bir hükumet, fikir ve vicdan hürriyetlerine uymaya mecburdur.

– Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şeyi, kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olma zorundadır. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileriye gitmişlerdir.

– Türkiye Cumhuriyetinde, her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Yani, ibadet hürriyeti vardır. Tabiatı ile ibadetler, güvenlik ve genel adaba aykırı olamaz; siyasi gösteri şeklinde de yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık Türkiye Cumhuriyeti asla katlanamaz.

– Laik hükumet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz.

– Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

– Bazı kimseler asri olmayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı, İslam'ın kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir?

– Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kafir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslam'ın kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

– Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.

– Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.

– Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar.

Admin

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER
google.com, pub-5691823233856454, DIRECT, f08c47fec0942fa0