’Kanser ve alzheimer’ tarihe mi karışıyor?

Ankara Şehir Hastanesi Nükleer Tıp Kliniği Araştırma Görevlisi Dr. Demirhan Eski, Nükleer Tıbbın Son Yıllarda Sağlığın Temel Unsurlarından Biri Haline Geldiğini Söyledi.

’Kanser ve alzheimer’ tarihe mi karışıyor?

Ankara Şehir Hastanesi Nükleer Tıp Kliniği Araştırma Görevlisi Dr. Demirhan Eski, nükleer tıbbın son yıllarda sağlığın temel unsurlarından biri haline geldiğini belirterek, "Nükleer tıp görüntüleme yöntemleri ile hastalıkları erken dönemde tespit edebiliyor ve hastalığın ciddi bir şekilde ilerlemesini önleme şansını yakalıyoruz. Yeni moleküler teknolojilerle de bazı hastalıkların belirtileri ortaya çıkmadan tespit edebiliyoruz” dedi.

Hibrit sistemlerin tanı koymayı daha da kolaylaştırdığını söyleyen Eski, “Nükleer tıp artık hastaya özel görüntüleme, hastaya özel kişiselleştirilmiş tedaviye imkan veren bir anabilim dalı haline gelmiştir. Artık hastalıktan değil, hastadan söz ediyoruz. Hastanın kendine özgü metabolizmasına, genetik yapısına göre çekim yapılabiliyor ve ona özel geliştirilmiş tedavi uygulanabiliyor. Yeni tedavi metotlarıyla kanser hastalığında çok önemli mesafe alan bir yeni bilim dalı olarak yerini almıştır. Başta tiroit kanserleri, eklem hastalıkları ve karaciğer tümörleri gibi birçok onkolojik hastalık tedavi edilebiliyor. Dünyada her yıl 18 milyon kişi kansere yakalanıyor ve bu kişilerin 9.6 milyonu kaybediliyor. Erken tanı ve tedavi stratejileriyle 3.7 milyon kişinin kurtarılabileceği öngörülüyor. Nükleer tıp, günümüzde onkolojik, ortopedik, böbrek, kalp ve akciğer hastalıklarının teşhis ve tedavisinde yaygın olarak tercih ediliyor ve hayat kurtarıyor” diye konuştu.

"Nörolojik hastalıklar ortaya çıkmadan tespit edilecek"

Ömür uzadıkça hastalıkların arttığına işaret eden Eski, “80 yaş üzeri insanların yüzde 50’sinin alzheimer, yüzde 50’sinin de prostat kanseri olacağı öngörülüyor. Nükleer tıp hem alzheimer hem de prostat hastalığının tanı ve tedavisinde kişiselleştirilmiş özel teknikler uyguluyor. Türkiye’de şu anda 700 bin kayıtlı alzheimer hastası var. 2050’de bunun 5-6 milyon olması bekleniyor. MR’ın PET ile birleştirilmesi sonucunda oluşturulan PET-MR adlı yeni bir hibrit sistemle de nörolojik hastalıklar ortaya çıkmadan tespit edilebilecek. Alzheimer gibi hastalıklar henüz klinik belirtiler ortaya çıkmadan tanınabiliyor veya epilepsiye neden olan odak, fizyolojik bir belirti olmadan lokalize edilebiliyor. Bu teknoloji demans dahil çok sayıda hastalığın tarihe karışmasını sağlayacak" ifadelerini kullandı.

"Güneşten de radyasyon alıyorsunuz"

Nükleer tıp ile radyasyon ilişkisine de değinen Eski, yapay radyasyon açısından temel sorunun, yapılan işlemin gerekli olup olmadığı noktasında yattığını, bazı sağlık problemlerini çözdüğü için riskinden ziyade pozitif bir sonuç doğurduğunu dile getirdi.

“Radyasyon kamuoyundaki genel algının aksine, doğal bir olay, gündelik hayatın bir parçası” diyen Eski, şöyle devam etti: “Toplumda radyasyon bir fobi haline geldi. O nedenle de nükleer tıp yöntemlerinde de çekinceli davranılıyor. Şehir efsaneleri ile insanların korkuları büyütülüyor. Gerekli olan bir yöntemin veya tedavinin olumsuz etkilerini ön planda tutmak, bunun iyi sonuçlarını göz ardı etmemize yol açacaktır. Hiçbir sağlık problemi olmayan insanlara veya bize değerli bir bilgi katmayacağını düşündüğümüz hastalara tabi ki bu yöntemleri uygulamıyoruz. Bizim genel tıp yaklaşımımız, öncelikle hastaya zarar vermemek üzerinedir. Fakat buna karşın kişinin radyasyondan sakınarak görüntüleme yöntemlerinden uzak durması daha büyük riskler ortaya çıkarabilir. Doğada birçok radyoaktif materyal var. Güneşten kozmik ışınlar yoluyla istesek de istemesek de belirli bir düzeyde radyasyona maruz kalıyoruz. Yaptığımız iş, yaşadığımız bölge bu konuda etkili olabiliyor. Dünyada var olmanız bile radyasyon almanız için yeterli bir sebeptir. Örneğin, güneşli havada öğlen saatinde yürüyüş yapan veya uzun süreli uçak yolculuğu yapan her insan radyasyona maruz kalabiliyor. Kutup bölgelerinde ise maruz kalınan radyasyon oranı artıyor.”

"Sigaradaki radyasyonu kaç kişi biliyor"

Televizyon, telefon, wireless gibi aygıtların sahip olduğu radyasyonun çok önemli olduğuna işaret eden Eski, "Daha çok korkulması gereken şeyler var. Mesela, hava kirliliği ve sigara gibi sebepler. ’Oxford Journals Nicotine & Tobacco Research’ dergisinde yayınlanan bir makaleye göre, günde 1-2 paket sigara içen bir kişi, yılda 250 akciğer röntgeni çektirmiş kadar radyasyon alıyor. Pasif içiciler de yüzde 30 civarında bu radyasyondan etkileniyorlar. Radyasyon deyince akla gelenlerden biri de nükleer santraller. Son yıllarda Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımına hız verilmesi, bu konuyu ülkemizde tekrar konuşulur hale getirdi. NGS’lerde radyasyon seviyesi, doğal arka plan radyasyon seviyesiyle karşılaştırılabilir düzeydedir. Radyasyon konusunda da nükleer santraller konusunda ön yargılar, korkular, bilmemekten kaynaklanıyor. İnsanlarımız, gerçekleri öğrenmek yerine efsanelere, mitlere inanmayı tercih ediyorlar. Nükleer enerji temiz bir enerji. ‘Cost effectif’ bir yöntem. Yarım gram uranyum ile elde ettiğiniz enerji inanılmaz seviyelerde" dedi.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER
google.com, pub-5691823233856454, DIRECT, f08c47fec0942fa0